3 Aralık 2011 Cumartesi

ABRAHAM MASLOW VE GEREKSİNİMLER HİYERARŞİSİ


İÇİNDEKİLER
GİRİŞ……………………………………………………………………………………1
  1. MOTİVASYON KAVRAMI……………………………………………………....2
                  1.1. Motivasyonun Kökeni ve Tanımı……………………………………………...2
       1.2. Motivasyonun Ana Unsurları………………………………………………….3
                  1.3. Motivasyonun Süreci…………………………………………………………...3
       1.4. Gereksinimler…………………………………………………………………...5
                          1.4.1. Birincil Gereksinmeler…………………………………………………..5
                    1.4.2. İkincil Gereksinmeler……………………………………………………5
             1.5. Başlıca Motivasyon Teorileri…………………………………………………..5
                    1.5.1. Kapsam Teorileri………………………………………………………..6
                    1.5.2. Süreç Teorileri…………………………………………………………..6
         2.  İHTİYAÇLAR HİYERARŞİSİ TEORİSİ -ABRAHAM H. MASLOW………7
2.1.Fizyolojik Gereksinmeler…………………………………………………....9
2.2.Güvenlik İhtiyaçları…………………………………………………………10
2.3.Sosyal ihtiyaçlar……………………………………………………………..12
2.4.Saygı İhtiyaçları……………………………………………………………..13
2.5.Kendini Gerçekleştirme ihtiyacı……………………………………………13
            SONUÇ………………………………………………………………………………17
            KAYNAKÇA………………………………………………………………………..18

GİRİŞ

            Motivasyonu kişilerin belirli bir amacı gerçekleştirmek üzere kendi arzu ve istekleri ile davranmalarıdır.
            Bireyler elde etmek istediklerini elde etmek için sürekli harekete geçerler. Bireyleri harekete geçiren etmenlerden birisi de kuşkusuz ihtiyaçlardır. İhtiyaçlar farklı durum ve olaylarda farklılaşır. İhtiyaç döngüsel bir süreçtir ve bireyin organizmasında bir yetersizlik ortaya çıkarır ve birey bu yetersizliğin sebebini karşılayamadığı bir gereksinimden kaynaklandığını hisseder. Birey bu gereksinim hissi ile harekete geçer ve rahatlar.
             Maslow (1954) bireylerin ihtiyaçlarının hiyerarşik olduğunu ve bazı ihtiyaçların diğerlerinden daha ağır basabileceğini belirterek psikolojik ihtiyaçları fizyolojik, güvenlik, sevme ve ait olma, saygı ve kendi gerçekleştirme olarak sınıflamıştır.
























Motivasyon gibi uzun kelimelerin kökleri genellikle Latince’den gelir. Motivasyon kelimesinin İngilizcesi olan “motivation”, “motive” kelimesinden türemiştir ve bu kelime de Latince’de movere, yani “hareket etmek” anlamında kullanılan bir eylemdir. Özetle, bu kelime temel olarak harekete geçiren anlamındadır.[1]
            Motivasyonu “kişilerin belirli bir amacı gerçekleştirmek üzere kendi arzu ve istekleri ile davranmaları” şeklinde tanımlamak mümkündür. Motivasyon konusu esas itibariyle, kişilerin bekleyiş ve ihtiyaçları, amaçları, davranışları, kendilerine performansları hakkında bilgi verilmesi (feedback) konuları ile ilgilidir. Motivasyon, istekleri, arzuları, ihtiyaçları, dürtüleri ve ilgileri kapsayan genel bir kavramdır. Açlık, susuzluk, cinsellik gibi fizyolojik kökenli güdüler “dürtü”; insanlara özgü başarma isteği gibi yüksek dürtülere de “ihtiyaç” adı verilir. [2]
            Tipik olarak güdü ve motivasyon kelimeleri insanın içinde bulunan ve iş hayatında kişiyi yükselmeye ve başarılı olmaya teşvik eden bir anlamı çağrıştırır. Bu bir ihtiyaç, tutku veya his olabilir, fakat sonuç olarak kişiyi kesin bir çizgide harekete geçmeye zorlar.[3]
            Görüldüğü üzere motivasyon ancak davranışların yorumlanması ile hakkında fikir ileri sürülebilecek bir konudur. Motivasyon gözlenilebilen bir olay veya mikroskop altında incelenebilen bir şey değildir. Motivasyonu etkileyen faktörler ancak kişilerin davranışlarının yorumlanması ile anlaşılabilir.
            Motivasyonun iki önemli özelliği şudur: birincisi motivasyon kişisel bir olaydır. Birisini motive eden herhangi bir durum veya olay başkasını motive etmeyebilir. İkincisi motivasyon ancak insanın davranışlarında gözlenebilir.[4]






1.2.  Motivasyonun Ana Unsurları

Motivasyon işleminin esas olarak aşağıdaki unsurları kapsadığı söylenebilir:

1-      Her insan organizmasında onu sürekli ve sabırlı çalışmaya teşvik ve sevk edici birtakım itici güçler vardır.
2-      Bilinçli olarak yapılan her hareket, o hareketi yapan insanın tutum ve davranışları yönünden izah edilebilir. İnsanın tutum ve davranışları ise bir “güdünün” doğurduğu bir sonuçtur.
3-      Her insanda çeşitli tip ve tabiatta birçok gereksinimler vardır. Bu gereksinimlerin şiddet ve sürekliliği insandan insana değişir.
4-      Gereksinimlerin tatmin edilmesi “amaç” tır, veya motive edilmiş tutum ve davranışların yöneldiği sonuçtur.
5-      Amaç fark edildiği veya idrak edildiği anda, “arzu” haline dönüşür.
6-      O zaman insan belirli bir teşvik unsuruna karşı ilgi veya gereksinme duymaya başlar. Bu ilgi amacın gerçekleşmesine yardımcı olacağı hissinin doğuracağı zevkin oluşturduğu bir sonuçtur.
7-      Maksatla ve bilinerek yapılan her faaliyet bir teşvik unsurunun uygulanması sonunda meydana gelir. Bu ise bir amacı gerçekleştirebilmek için harcanan çabaların sonucudur.
8-      Maksatlı ve bilinçli olarak yapılan bir hareket, amaca erişme ve tatminkarlığın sağlanması şeklinde sonuçlanır.[5]

1.3.  Motivasyonun Süreci

Motivasyonun psikolojik süreci, doğası yönünden de, anlamlığı yönünden de, çok karmaşıktır. Bununla birlikte bu karmaşık süreci, tanımak için yalınlaştırmakta gerekir. Motivasyon sürecinin en yalın anlatımı şöyle yapılabilir:

1-      İnsanı belli bir hedefe doğru yönelten itici gücün yekinmesi
2-      İnsanın hedefe ulaşmak için devinmesi, davranması
3-      Hedefe ulaşarak doyumun sağlanması.
Güdülenme sürecinde çaba kavramı önemlidir. İnsanın çaba harcamayı kabul etmesi, çabayı harcaması ve çaba harcamayı sürdürmesi hedefine varmak için zorunludur. İnsanın en tutumlu davrandığı konu ise çaba harcamaktır. İnsan çabasını ancak gerektiğinde harcar.[6]
Psikologlar genel olarak davranışların motivasyon sonucu doğduğu noktasında birleşirler. Bunun anlamı şudur: fert davranışının mutlak bir nedeni vardır ve davranış algılanan belirli amaçları gerçekleştirmeye yönelmiştir. Belirli amaçlara yönelmiş davranış, gerçekte ihtiyaç tatmini ile ilgilidir. Her fert devamlı olarak tatmin etmeye çalıştığı bazı ihtiyaçlara sahiptir. Diğer bir deyişle, insanlar belirli amaçlara yönelirken, ihtiyaçlardan hareket ederler. İhtiyaç tatmini sırasında beliren hareket, fiziksel ya da jest şeklinde olsun, bir davranışı ifade eder. Gerçekten, davranış fiziksel bir hareket biçiminde görünebileceği gibi, fiziksel olmayabilir de. İşte bu ilişkiler bize “motivasyon” sürecini ifade etmektedir.                                                                               [7]
Motivasyon konusuna eğilirken gereksinmelerden başlanabilir. Gereksinmelerin başlangıç noktası olduğunu belirtmek için basit bir şekil çizebiliriz. Gereksinme organizmanın ya da sistemin içinde bir eksikliktir. Bireyde bir eksiklik olduğu zaman bir olaylar zinciri başlayacaktır. Bir davranış olacaktır, ancak bu davranış herhangi bir davranış değildir. Bir gereksinme duyan organizma bir amaca yönelik bir davranışta bulunur.

Amaca ulaşmak gereksinmeyi giderecektir; böylede motivasyon mekanizması tamamlanmış olur.[8]
1.4.  Gereksinimler

1.4.1.      Birincil Gereksinmeler

İnsan organizmasının kuşkusuz, bazı temel tatminlerine gereksinmesi vardır. Eğer bu gereksinmeler uzun bir süre tatmin edilmezse tehlikeli ve hatta ölüme yol açacak bir durum ortaya çıkabilir. Oksijen, su ve yiyeceğe kesinlikle gereksinme duyarız. Giyinme ve barınma gereksinme değildir. Bu konuyu dikkatli olarak incelersek önemli olan etmenin vücut ısısının belirli bir derecede kalması olduğunu görürüz. Giyim ya da barınma başlı başına bir gereksinme değildir. Bu birincil gereksinimler de bazı sınıflara ayrılabilir. Bazı gereksinimler bir dengeyi bulmak içindir, bazıları ise organizmanın istikrarını bozacak durumlardan kaçmak içindir. Organizmayı tehdit eden bu durumlar acı, fazla soğuk ya da sıcak olabilir. Bir başka temel gereksinme olan seks ise insan türünün sürdürülmesi amacına yöneliktir. Burada bireyin yaşamını sürdürmesi söz konusu değildir. Bu gereksinmenin ifadesinin temelleri tümüyle biyolojik ve doğaldır. Bununla birlikte, gereksinmelerde olduğu gibi, bu gereksinmenin ifadesini etkileyen birçok, öğrenme yoluyla elde edilmiş etmen de vardır.

1.4.2.      İkincil Gereksinmeler

İkinci bir gereksinmeler sınıfı fiziksel olmayan, ancak insan yaşamının ilk yıllarında ortaya çıkan ve çok önemli bir rol oynayan gereksinmelerdir. Bunlar ikincil ya da sosyal gereksinmelerdir. Sosyal gereksinmelerde yakınsal gereksinimleri ve bencil gereksinimler diye ikiye ayrılabilir. Her iki sınıf gereksinmede de söz konusu olan insanlardır; ancak yakınlık gereksinmeleri arkadaşlık ve insanlarla birlikte olmayı sevmeye ilişkindir. Bencil gereksinmeler ise insanlardan üstün olmaya ilişkindir. [9]

1.5.  Başlıca Motivasyon Teorileri

Motivasyon konusunda yöneticilerin kullanabileceği çeşitli teori ve modeller geliştirilmiş bulunmaktadır. Bu teori ve modeller, yöneticilere, kişileri motive eden faktörleri belirlemek, motivasyonu sürdürmek konularında yardımcı olmak iddiasındadır. Bazı modeller, kişilerin ihtiyaçlarının bir ifadesi olan motiflere (saiklere), dolayısıyla kişinin içinde olan faktörlere ağırlık verirken, diğer bazıları teşviklere yani kişinin dışında olan, kişiye dışarıdan verilen faktörlere ağırlık vermektedir.
Şu hale göre motivasyon teorilerini iki ana grupta toplamak mümkündür. Birinci grup Kapsam Teorileri olarak adlandırılabilecek ve içsel faktörlere ağırlık veren teoriler, ikinci grupta Süreç Teorileri olarak adlandırılabilecek ve dışsal faktörlere ağırlık veren teorilerdir.

1.5.1.      Kapsam Teorileri

Bu isim altında toplanan teoriler, kişinin içinde bulunan ve kişiyi belirli yönlerde davranışa sevk eden faktörleri anlamaya önem vermektedir. Bunun arkasındaki varsayım ise şudur. Eğer yönetici personeli belirli şekillerde davranmaya zorlayan bu faktörleri anlayabilir ve kavrayabilirse, bu faktörlere hitap etmek suretiyle personelini daha iyi yönetebilir. Yani onları örgüt amaçları doğrultusunda davranmaya sevk edebilir.
            Kapsam teorileri adı altında gruplanan üç adet motivasyon teorisi bulunmaktadır. Bunlar Abraham MASLOW tarafından gerçekleştirilen İhtiyaçlar Hiyerarşisi Yaklaşımı; Frederick HERZBERG  tarafından gerçekleştirilen Çift Faktör Teorisi ile David McClelland tarafından geliştirilen Başarma İhtiyacı Teorisidir.

1.5.2.      Süreç Teorileri

Süreç teorileri adı altında toplanan motivasyon teorilerinin ağırlık noktası, kişilerin hangi amaçlar tarafından ve nasıl motive edildikleri ilgilidir. Başka bir deyişle, belirli bir davranışı gösteren kişinin, bu davranışını tekrarlaması (veya tekrarlamaması) nasıl sağlanabilir, sorusu süreç teorilerinin cevaplamaya çalıştığı temel sorudur. Süreç teorilerine göre ihtiyaçlar kişiyi davranışa sevk eden faktörlerden sadece birisidir. Bu içsel faktörlere ek olarak pek çok dışsal faktör de kişi davranışı ve motivasyonu üzerinde rol oynamaktadır. [10]





2.       İHTİYAÇLAR HİYERARAŞİSİ TEORİSİ – ABRAHAM H. MASLOW

Motivasyon teorileri arasında en çok bilineni Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisi yaklaşımıdır. Muhtemelen yönetim alanında hiçbir motivasyon teorisi, Abraham Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisi kadar etkili olmamıştır. Teori asıl olarak bir insanın ödül ve ceza gibi harici güdülerle değil, iç ihtiyaç programıyla motive olduğunu savunur. Yani bireyin güdülenmesinin temelinde ihtiyaçlar vardır. Bu ihtiyaçlar gruplara ayrılmıştır ve bir grup ihtiyaç karşılandığında hemen diğeri ortaya çıkar.[11]
Bu yaklaşıma göre kişinin ihtiyaçları beş ana grupta toplanabilir. Birinci grup en alt düzeydeki ve en ilkel ihtiyaçları kapsamaktadır. Bu ihtiyaçların oluşturduğu hiyerarşi şöyledir:
1.      Fizyolojik İhtiyaçlar: Yemek yeme, su, uyku, seks,
2.      Güvenlik İhtiyaçları: Can ve iş güvenliği, tehlikelerden korunma,
3.      Sosyal İhtiyaçlar: Gruba mensup olma, kabul edilme, dostluk,
4.      Kendini Gösterme İhtiyacı: Tanınma ve prestij kazanma, kendine güven duyma,
5.      Kendini tamamlama İhtiyacı: Sahip olunan potansiyeli geliştirme, yaratıcılık.[12]

Bu gereksinimlerin tatmin edilmemesi insanın içinde bir takım huzursuzluk doğurur ve bunun sonucu birey bir takım davranışlarda bulunur. Bu gereksinimlerin tatmin edilmesiyle de denge durumuna ulaşır. Örneğin, bireyin fizyolojik gereksinimi olan açlık tatmin edilince artık bireyi güdüleyemez. Ancak, maslow’a göre, bu durumda bireyin diğer gereksinimleri ortaya çıkar. Diğer bir deyişle, bu gereksinmeler devirsel bir özellik gösterir.[13]

Maslow beşer davranışları hakkında aşağıdaki önermeleri yapmıştır:
1-  İnsan arzulayan bir yaratıktır, daima ister ve daha çok ister. Fakat, neler istediği o anda sahip olduklarına bağlıdır. İnsanın ihtiyaçlarının biri karşılandığında onun yerini hemen bir başkası alır. Bu süreç sonsuzdur ve doğumdan ölüme kadar devam eder. Böylelikle, belirli bir ihtiyaç karşılansa bile, ihtiyaçlar gene ve tüm olarak karşılanamazlar.
2- Karşılanan bir ihtiyaç yeni davranışları teşvik etmez. Yalnızca, tatmin edilmemiş ihtiyaçlar davranışları teşvik eder. Bu durumu açıklamak için havaya olan ihtiyacınızı düşününüz. Davranışlarınızı etkilemesi ancak, ondan yoksun kaldığınız takdirde meydana gelecektir. Böylece, ancak tatmin edilmemiş ihtiyaçlar bireyin davranışlarını etkileyecektir.
3- Beşeri ihtiyaçlar bir kademeler serisine göre ve önem derecelerini belirten bir hiyerarşiye göre sıralanırlar. Düşük düzeydeki ihtiyaçlar ortaya çıkarak bunların tatmin edilmeleri gerekir.




2.1.  Fizyolojik Gereksinmeler

Hiyerarşinin en düşük düzeylerinde yer alan ve teşvik teorisinin başlangıcı sayılan ihtiyaçlar fizyolojik ihtiyaçlardır. Bunlar bireyin hayatının devamı için tatmin edilmeleri zorunlu olan ihtiyaçlardır. Oksijen, yemek, içmek, seçmek, uyku, faaliyet, ısı derecesi bunların içindedir. Fizyolojik ihtiyaçların birtakım ortak yanları vardır:
1-      nisbı olarak birbirlerinden bağımsızdırlar.
2-      Birçok durumlarda vücudun belli bir yerinde teşhis edilebilirler. Örneğin, aşırı derecedeki açlık midede teşhis edilebilir.
3-      Refah derecensin yüksek olduğu bir toplumda ihtiyaçlar tipik teşvik unsurları olmaktan çok, ender rastlanır türlerdendir.
4-      Son olarak, bu ihtiyaçların sürekli biçimde ve kısa aralıklarla karşılanması zorunludur. Örneğin, gıda alma ihtiyacı günde üç defa belirecektir; fakat, birkaç gün aç kalmış kimseye kıyasla şiddetle hissedilmeyecektir. Ayrıca birçok fizyolojik ihtiyaçlar gelecekte de tatmin edileceğinden, bu amaçla bilinçli olarak bir ihtiyatın ayrılması gerekir.

Fizyolojik ihtiyaçlar doğar doğmaz diğer ihtiyaçların önüne geçecektir. Her şeyden yoksun kalmış bir insan, belki de, öncelikle fizyolojik ihtiyaçların giderilmesi ile teşvik edilebilecektir. Aç kalmış bir insan için yüksek düzeyli ihtiyaçlar bir süre için önem taşımazlar ya da geriye itilirler. Gıdadan, güvenlikten, arkadaşlıktan ve kendini doğrulamak ihtiyacından yoksun kalan bir kimse, yemek yemeyi her şeyden daha çok arzulayacaktır. Acıkmış kimsenin tüm yetenekleri, açlığının giderilmesi arzusuna yönelecektir. Yemek ihtiyacına cevap vermeyen faktörler göz önüne alınmayacaktır. Bu kimsenin şuurlu ve şuursuz davranışları açlık derecesine göre yön değiştirecektir. Yemeyi düşünecek, yemek yemeyi isteyecek, yemeyi hayal edecek ve yemek hakkında zevkle düşünecektir.
II. Dünya Savaşında ve Kore savaşında birçok savaş kamplarındaki harp esirlerinin yüksek düzeydeki ihtiyaçları duymamalarını sağlamak için, onları aç ve susuz bırakmışlardır. Bunun gibi, Bolivyalı yerli gruplar üzerinde, gıda maddeleri stoklamasının yasaklanması suretiyle yapılan incelemeler, bu insanların arasında sanat eserlerinin, halk hikayelerinin ve mitolojinin gelişmediğini gösterdi. Fakat, bu koşullar gelişmiş toplumlar yönünden geçerli olmamaktadır. Maslow’un ifade ettiği gibi: “İnsanın, ekmek bulamadığı zaman, yalnızca ekmekle yaşamakta olduğu doğrudur. Fakat, ekmek bollaştığı ve midesi ekmekle dolduğu zaman acaba insanın arzuları ne olur?”
Maslow’un cevabına göre, derhal diğer yüksek düzeyli ihtiyaçların tatmini önem kazanacak ve bu süreç mideden- beyine geçecektir. Böylece devamlı yeni ihtiyaçların belirmesi ile ihtiyaçlar hiyerarşisi belirmesi ile ihtiyaçlar hiyerarşisi anlaşılmak istenmektedir.[14]
Açlık endişesinde olan bir insan için, yemek ihtiyacını gidermeyen tüm davranışlar ikinci planda kalır. Eğer bir kimse kronik olarak yiyecek ve içecek ihtiyacını karşılayamazsa, o kimseye yeme ve içme arzusu hakim olur ve diğer ihtiyaçlarına olan ilgisi azalır. Bu yüzden fizyolojik ihtiyaçlar tüm ihtiyaçlar içinde en önemli olanıdır. Hayatta hiçbir şeye sahip olamayan insanoğlu tüm ihtiyaçlarını unutup fizyolojik ihtiyaçlarını giderebilmek için büyük bir gayretle arayış içine girer. Bu geçici süreçte bir kimsenin geleceğe dair tüm tutum ve davranışları değişime uğrayabilir. “kronik açlık çeken insanlar için ütopyanın tarifi, basit olarak bolca yemek bulabilecekleri bir yerdir. Böyle kimselerin yalnızca ekmek yiyerek hayatlarını idame ettirebilecekleri açıktır.”

2.2.  Güvenlik İhtiyaçları

Fizyolojik ihtiyaçlar nispeten tatmin edildiğinde, güvenlik merkezli yeni bir ihtiyaç grubu ortaya çıkar. Yetişkin insanların tehlikeli ve tehdit oluşturan durumlarda gösterdikleri tepkiler çekingen ve tabilikten uzak bir yapıda olduğu için sınırlıdır. Bu yüzden insan davranışının bu yönü en iyi çocuklarda gözlenebilir. Ufak yaştaki çocuklar düşme, yüksek bir ses, yanıp sönen bir ışık veya sert bir temas gibi ani rahatsızlık meydana getiren durumlara tam tepki verirler.
Maslow düzenli ve normal bir hayat için, bir çocuğun rutin ve uyum konusundaki tercihlerini de ortaya çıkarmıştır. Anne ve babanın haksız, adaletsiz veya tutarlı olmayan hareketleri çocuğun kendisini kaygılı ve güvensiz hissetmesine yol açmaktadır. “ Çocuktaki bu davranış biçimi, yapılan belirli bir haksızlık sonucu çektiği acılardan kaynaklanmaz. Ancak ailesinden gördüğü davranışlar, çocuğun yaşadığı dünyayı pek de güvenilir olmayan, emniyetsiz bir yer olarak görmesini sağlar.” Belirtilen bu görüşler doğrultusunda hemfikir olunan ortak görüş şudur: Çocuklar sade ve düzenli bir dünyaya ihtiyaç duydukları için, büyüme ve yetişme ortamlarında tanınan özgürlükler mutlaka sınırlı olmalıdır. Garip, alışılmadık veya kontrol edilmeyen nesneler, hastalık veya ölüm olayları çocukta korkma tepkisini ortaya çıkarır. “Özellikle böyle korkulu anlarda çocuğun anne ve babasına çılgınca sarılması, ebeveynin koruyu rolünü ortaya çıkaran en önemli örnektir. (Anne ve babanın yiyecek sağlayan ve devamlı sevgi veren rollerinden ayrı olarak…)
Yetişkinlerde gözlenen emniyet ihtiyacı, genelde güvenli bir memuriyet hayatı, maaş, sigorta primleri ve iş ortamındaki güvenlik şartlarının gerçekleştirilmesi gibi ortak beklentilerden oluşur. Hayatta istikrar ve güven arayışının diğer bir yönü de, insanların genelde alışmadıkları şeyler yerine alıştıkları ve bilmedikleri yerine aşina oldukları şeyleri tercih etmeleridir.[15]
Fizyolojik ihtiyaçlar karşılandıktan sonra (tamamen karşılanmasalar bile,) daha üst düzeyli ihtiyaçlar, güvenlik ihtiyaçları gibi, insan davranışlarına hükmederler. Güvenlik ihtiyaçları, fizik tehlikelerden korunmak şeklide (ateş, kaza, ya dacinayi suçlardan); ekonomik güvenlik şeklinde; alışılmamış yerine, alışılmışın tercihi şeklinde; düzenli ve önceden tahmin olunabilir bir ortam şeklinde gözükür. Güvenlikle ilgili ihtiyaçlar örgüt tarafından kabul edilebilir, ya da örgüt tarafından kabul edilebilir, ya da örgüt tarafından izin verilen davranışların sınırlarını çizer başka bir deyişle bağımsız olma arzusunu kısıtlanmayan izinler şeklinde değil, belirli sınırlar içinde kabul eder. Kabul görebilecek sınırlı davranışlar hakkında bilgi sahibi olmayan bir kimse, kendisini tehdit altında görür. Aynı kimse, kabul edilemeyecek davranışlarda bulunmak zorunda olsa bile, bazı kısıtlayıcı faktörleri bilmek ihtiyacını duyar. Nezaretçiler (ebeveynleri de kapsamak üzere) açık bazı davranış standartları kurmak suretiyle kendi örgütlerinde çalışanların güvenlik ihtiyaçlarını karşılayabilirler.
İnsanın güvenliği başkalarına dayanmak zorunda kaldığı zaman da tehdit edilmiş olur; insanın güvenliği kendisine hiçbir ihtar yapılmadan ve yardım talep edilmeden de tehdit edilebilir. Birey, bu tür bir dayanışma ilişkisi içinde bulunduğu takdirde, onun en önemli ihtiyacı korunma garantisidir. Endüstride çalışanların büyük bir çoğunluğu, kendi örgütlerinde düzene, nezarete işini etkileyecek kararlara ve süreklilik vadeden görevlere bel bağlarlar. Böylelikle, endüstride çalışanların güvenlik ihtiyaçları oldukça önemli bir duruma gelebilir. Belirsizlik yaratan, gelişigüzel ve tahmin edilemeyen hareketler (sürekli istihdamla ilgili,) üst kademe yöneticileri tarafından tercih edilme, ya da tarafgirlik, bireyin çalıma hayatını tehdit etmek suretiyle her örgütsel düzeyde ve iş hayatında olumsuz teşvik unsurları sayılırlar. Bu tür davranışlar, örgütsel amaçlara ulaşmakta yardımcı olabilecekleri gibi bazen de birer engel olurlar.


2.3.  Sosyal İhtiyaçlar

İnsanın fizyolojik ve güvenlikle ilgili ihtiyaçları giderildikten sonra ki düzeyde sosyal ihtiyaçlar, davranışların teşvikinde önemli duruma geçerler. Birey ait olmak, başkalarıyla bir arada olmak çalıştıkları kimseler tarafından kabul görmek, arkadaş olmak, arkadaş olarak kabul edilmek ve çevresini etkilemek ister. Birey bu ihtiyaçları da, aç bir insanın gıdaya olan arzusu kadar şiddetle duyacaktır. Günümüz yöneticilerinden çoğu sosyal ihtiyaçların farkında olmalarına rağmen, bu ihtiyaçların örgütü tehdit ettiği yönünde yanlış bir kanı altında kalmakta ve buna göre hareket etmektedirler. Yöneticiler, iş görenlerin davranışlarını yöneltmek ve kontrol etmek üzere insanların doğal gruplaşmalarına aykırı düşen bazı yollar seçmişlerdir. Bu nedenle yönetici, enformel gruplaşmaların örgütü tehdit ettiği kanısına varır ve bu grupları yıkmaya çalışırsa, bu durumdan etkilenen bireyler tepkici, karşıt ve işbirliğinden kaçar duruma gelirler. Bu tepkici hareketler aslında birer sebep değil, birer sonuç, ya da birer belirti olup, yöneticinin bireylerin sosyal, hatta güvenlik ihtiyaçlarına eğilmemiş olduklarını gösterir.[16]
İnsanlar başka insanlarla bir arada olmak, sevgi ilişkisinde bulunmak isterler. Ortalama bir insan bir eşi, çocukları, arkadaşları olmasını, çevresindeki toplumsal kümelerde bir yeri olmasını ister. Yalnız Maslow’da iki türlü sevgi anlayışı vardır. Burada sözü edilen sevgi düşük düzeydeki bir gereksinimi anlatmaktadır. Bir de düşük düzeydeki gereksinimler karşılandıktan sonra ortaya çıkan bir sevgi vardır. Maslow bu sevgiyi “bir akıma savunmanın olmadığı, yani kendiliğindenlikle içtenliğin, dürüstlün arttığı” bir ilişki olarak tanımlamakta, “böyle bir ilişkide dikkatli olmak, bir şey saklamak, etkide bulunmaya çalışmak, gerginlik duymak, sözlerle eylemlerine dikkat etmek, bazı şeyleri bastırmak, örtmek gerekli değildir” demektedir.[17]
Sosyal ihtiyaçlar, insan tabiatının doğuştan kaynaklanan özelliklerindendir. Küçük bir cemiyet olan ailemizde dünyaya geldik ve birer birey olduk. Ancak, birbirimize olan ihtiyacımızı, fertleşmemize rağmen asla kaybetmedik. Maslow’un da işaret ettiği gibi, bu ihtiyaçla karşılaştığımız en önemli yerlerden biri iş dünyası ve çalışmalardır.[18]



2.4.  Saygı İhtiyacı

Dördüncü kademeyi oluşturan “takdir ve saygı” ihtiyaç kategorisi kendi içinde iki kademeden meydana gelir. Gerçekten insan önce başkalarının dikkatini çekmek, takdirini kazanmak için çalışır. Bu ilk aşamadır. Bu aşama makul ölçüde tatmin edildikten sonra, kişi hiç olmazsa bazı hallerde, bu defa özellikle kendi kendisinin saygı ev takdirini kazanmak isteyecek, faaliyet ve çabalarını bu yüksek kademeli ihtiyacın tatminine yöneltecektir. Örneğin; atletizm alanında üstün başarılar elde etmiş bulunan bir kimsenin bu amaca varmak için yaptığı çalışmalarda herhalde başkalarının, etrafın takdir ve saygısını kazanmak öncelikle rol oynamıştır. Ancak, bu kişinin, atletizm alanında en yüksek başarıları elde etse, örneğin bütün rekorları kırmış olsa da, bu defa artık sırf kendi rekorunu kırmak ve kendi benliğinin takdir ve saygısını kazanmak için yine büyük çabalar harcadığına tanık olabiliriz. Hatta böyle bir kişi kimsenin kendisini göremeyeceği bir yerde çalışmalarını sürdürebilir ve etrafın direk takdiri söz konusu olmadan da bir anlamda kendi kendisini aşmaya çaba harcayabilir. Nobel ödülünü kazanmış bir bilim adamının çalışmalarına ara vermeyip yaratıcı faaliyetini yine sürdürmesi, bu konuda verilebilecek bir başka örnektir. [19]

2.5.  Kendini Gerçekleştirme İhtiyacı

İhtiyaçlar hiyerarşisinin zirvesinde, kendini gerçekleştirme ihtiyacı bulunur. Bu ihtiyaçlar bireyin kendi potansiyellerinin –gizli güçlerinin– farkına varması, bir işi yalnız başına yapması, yaratıcı olabilmek için kendisini sürekli bir gelişime tabi tutması ile ilgili ihtiyaçlardır. Bu ihtiyaçların belirli türleri, kişilik gibi, insandan insana sonsuz sayıda değişir. İnsanların kendi benliklerini idrak etme ihtiyaçlarının tatmini ile ilgili örnekler, önemli bir teorinin geliştirilmesi, şöhretli bir atlet olmak, olgun ve dengeli çocuklar yetiştirmek, başarılı bir işletme yöneticisi olmak, siyasal bir partiye seçilmek olabilir. Benliğini idrak etme mutlaka yaratıcı bir durum olmakla beraber, yalnızca yaratıcı şiirler, teorileri, hikayeleri, tecrübeleri veya yağlı boya tabloları kapsamaz. Benliğini idrak etme daha geniş anlamda, hangi konuda olursa olsun, bireyin kendi yeteneklerinin farkına varması ile ilgili yaratıcılığını yansıtır. Bu ihtiyacın karşılanması, bir çeşit başarma duygusu ve bireyin kendi kendinden hoşnut olmasını sağlar.
Maslow’un sıraladığı gereksinimler içinde en çok ilgiyi kendini gerçekleştirme gereksinimleri çekmiş, onun üstünde çok söz söylenmiş, çok araştırma yapılmıştır. Cofer, Appley  (1964) bu kavramın gelişmesinde, bu kavramın çeşitli kuramcıların verdikleri önemin artmasında şu etkiler olduğunu ileri sürüyorlar: kişinin bütüncü görüşü, görüngübilim (phenomenoloji), Gestalt ruh bilimi, bireyin tekliği, benzersizliği, kişinin gelecekteki amaçlara yönelmesi üstünde duran Adler, Jung, Rank, kişinin güdülenmesiyle kişiliğini oluşturan etmenlerin biyolojik niteliklerden çok toplumsal-ekinsel çevre olduğunu ileri süren ekinsel insanbilimiyle toplumbilim çalışmaları, insanın Tanrı ya da başka bir güç tarafından önceden verilmiş belli amaçlara göre bir varlık olmadığını, serbestçe seçimde bulunarak kendine bir anlam vereceğini ileri süren varoluşçuluk. Ayrıca bu yazarlar kendini gerçekleştirmeyi ya da başka bir adla da olsa aynı kavramı kullanan kuramların bir listesini de vermişlerdir. Görüldüğü gibi kendini gerçekleştirme kavramı ruhbilimden çok felsefeden kaynaklanan bir kavramdır.

Maslow (1954) kendini gerçekleştiren insana ilişkin 15 özellik saymıştır:

1-      Gerçeği daha iyi algılayıp gerçekle daha iyi ilişki kurabilme. Dolayısıyla bu kimselerin öteki insanlara ilişkin yargıları da doğru olur. Belirsizliğe karşı da dayanıklıdırlar.
2-      Hem kendini, hem başkalarını olduğu gibi kabul etme. Bu kimseler suçluluk, endişe gibi duyguları daha az olduğundan kendilerini oldukları gibi kabul edebilirler.
3-      Kendiliğindenlik. Düşünceleriyle davranışları kendiliğinden oluşur. Ama başkalarını rahatsız etmemek için bu özgünlüklerini çoğu kez göstermezler.
4-      Sorunlara yönelme. Kendi benliklerine değil, bir görev duygusuyla bağlandıkları önemli sorunlara yönelirler.
5-      Çevreden uzak durma (detachment), yalnız kalma (privacy) isteği. Yalnız kalmaktan korkmazlar, nesnellikleri de çevreden uzak durmalarından doğar.
6-      Özerklik, çevreden bağımsızlık. Önceki özelliklerinden de anlaşılacağı gibi bu kimselerin çevrelerinden daha bağımsız olmaları gerekmektedir.
7-      Yaşamın tadını çıkarmada sürekli tazelik. Çoğu kez görüp, işitip yapmış olsalar bile deneyimlerinden büyük bir coşku, esin alabilirler.
8-      Gizemsel deney ya da “doruk” deneyi. Maslow bu özelliği “sınırsız ufukların açılması, aynı anda daha önce hiç olmamışçasına hem daha güçlü hem de güçsüz… zamanla evrende yerini yitirme, son olarak da çok önemli, değerli bir şeyin olduğu inancı” (Maslow, 1954, 216) gibi sözlerle anlatmaktadır.
9-      Gemeinschaftgefühl (toplumsal ilgi  Adler’in terimi). – Bu özelliği de Maslow insanlıkta özdeşlik, insanlığa sempati, yakınlık duymak diye tanımlıyor (Maslow, 1954, 217)
10-  Kişilerarası ilişkiler. Burada anlatılmak istenen kişilerarasındaki gerçek, derin ilişkilerdir.
11-  Demokratik bir kişilik yapısı. Kendini gerçekleştiren insanlar ulu, ırk, aile gibi sınırlamalara bağlı kalmadan, tüm insanlara saygı duyarlar,onlardan bir şey öğrenmeye çalışırlar.
12-  Araçlarla amaçları ayırma yeteneği. Çoğu insanın yapamayacağı oranda araçlarla amaçları ayırabilirler.
13-  Şakadan anlama (sense of humor). Şakalarında düşmanca değil de daha feylosofça bir eğilim gösterirler.
14-  Yaratıcılık. En önde gelen özellik olan yaratıcılığı Maslow bilimde-sanatta yaratıcılıkla kendini gerçekleştiren insanlarda yaratıcılık diye ikiye ayırmaktadır. Bu insanlardaki yaratıcılık özel yetenekler istemez. Herkes de gizil olarak vardır. Bu, bilinmeyenden korkmadan, kendiliğinden, rahatça girişilen bir yaratıcılıktır. Yeniliklere her an açık olmayı gerektirir.
15-  Enculturation’a karşı direnme. Kendini gerçekleştiren insanlar ortak bir çevrede, ortak bir ekin içinde birlikte yaşarlar ama bu ortaklıktan uzak dururlar. Gerçekte özerk bir görünümleri vardır.[20]

Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisine, bilme ve anlama, estetik ihtiyaç ve üstünlük ihtiyaçları sonradan eklenmiştir.

Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisi o kadar evrensel hale gelmiştir ki, genelde onun eserlerinin özetleri ikinci veya üçüncü kişiler tarafından öğretilmekte ve sonuç olarak fikirlerde bazı bozulmalar ve sapmalar kaçınılmaz olmaktadır. Bu fikirleri ancak kendi tarihi perspektifinden net bir şekilde görmek mümkündür. İşte anahtar noktalar:

  • “Tatmin edilen bir ihtiyacın motive edici özelliği kalmaz.” Kuralını her ne kadar sağduyu ve tecrübeler desteklese de, Maslow’un hiyerarşisinde tatmin edilen herhangi bir ihtiyacın, bir üst ihtiyacı doğurarak sonraki asıl güdü haline gelmesi görüşünün ikna edici bir delili yoktur. Sosyal ihtiyaçlarınız karşılandığında bir üst basamağa atlayarak itibar ihtiyacı hissetmezsiniz.
  • Fizyolojik ve emniyet esaslı ihtiyaçlarımız daha basittir. (Hayvanlarda olduğu gibi.) Bu ihtiyaçlarımızın tehdit altında olduğunu hissettiğimizde merdivenden hemen iner ve savunmaya geçeriz. İç ihtiyaçlar hiyerarşisinde daha yüksek ihtiyaçlar daha zayıftır, ama fark edilebilir şekilde daha insancıldır; bizi insan yapan ihtiyaçlardır. Aslında Maslow kendini gerçekleştirmeyi fizyolojik sağlık ve ideal insanlıkla eşdeğer görmektedir.
  • İhtiyaçlar serbest ve basamak süreci olarak görülse de, Maslow daha yüksek düzeydeki ihtiyaçların, daha önceki düşük düzeydeki ihtiyaçların tam olarak tatmin edilmesiyle ortaya çıkmasının mümkün olabileceğini savunmuştur.
  • Kültür veya yaş gibi faktörler, Maslow’un belirttiği ihtiyaçların değerini veya önemini kesinlikle etkiler.
  • Motivasyon üzerine yapılan çeşitli çalışmaların sonuçlarının Maslow’un teorisini destekleri nitelikte olmadıkları bilinse de, yine de bu teorinin yanlış olduğu anlamına gelmez. Sadece desteklenmediği anlaşılır.
  • Birçok insanın istek ve hevesi, başarı, tanınma veya tatmin duygularını karşılamak için gerekli olan daha temel ihtiyaçların dışında bir ihtiyaç sonucu doğabilir.















SONUÇ

            Maslow’un teorisi yöneticiler için kendine özgü bir etkiye sahiptir. Bu teori, farklı durumlarda niçin farklı ihtiyaç ve güdülerin ortaya çıktığını anlamak için sıkça kullanılmaktadır. Teorinin gelecekteki değeri tam kestirilemezse de belirtilen durumlar oluştuğunda Maslow’un andığı faktörler önem kazanır.
            Teori birçok kişi tarafından vasat üstü olarak değerlendirilmiştir. Evrensel bir prensip olarak öğretici değer taşıyan sonuç şudur: “Çalışanların istek ve arzuları çoğalması beklenebilir.” Bu genelleme, insanların artan isteklerinin, nitelik olarak geçmişte edindikleri şeylerden farklı olacağı noktasını göz ardı etmektedir.
            Maslow’un bireyle çok fazla meşgul olduğu gerçeğine rağmen teori, birçok yönetici tarafından algılandığı şekliyle, bireysel farklılıklar üzerinde fazla durmaz ve her insanın farklı ihtiyaç gruplarına ve değerlerine sahip olduğu gerçeğini göz ardı eder. Yani bireyden ziyade gruba yoğunlaşan bir yöntem izlenir.
            Yine de hiyerarşide ortaya konan beş ihtiyaç grubu çok önemli gayelere hizmet eder. Bir lider olarak takımınızdaki üyelerle kurduğunuz ilişkilerde birey ihtiyaçlarını dikkate alabilmeniz için bu ihtiyaç grupları bir taslak haritası oluştururlar. [21]






[1] John ADAIR, Etkili Motivasyon, Babaili Kültür Yayıncılığı, Eylül 2003, s. 9.
[2] Tamer KOÇEL, İşletme Yöneticiliği, Beta Basım Yayım Dağıtım A.Ş., 5. Baskı, İstanbul 1995, s. 382-383.
[3] John ADAIR, Etkili Motivasyon, Babaili Kültür Yayıncılığı, Eylül 2003, s. 9.
[4] Tamer KOÇEL, İşletme Yöneticiliği, Beta Basım Yayım Dağıtım A.Ş., 5. Baskı, İstanbul 1995, s. 383.
[5] Besim BAYKAL, Motivasyon Kavramına Genel Bir Bakış, Divan Matbaacılık, İstanbul, Aralık 1978,  s. 32.
[6] İbrahim Ethem BAŞARAN, Örgütsel Davranış İnsanın Üretim Gücü Ankara 1991 s. 148-149.
[7] Toker DERELİ, Organizasyonlarda Davranış, AR Yayın Dağıtım 1.Cilt s. 187.
[8] Blair J. KOLASA, İşletmeler İçin Davranış Bilimlerine Giriş. Fatih Yayın Evi Matbaası,  s. 288.
[9] Blair J. KOLASA, İşletmeler İçin Davranış Bilimlerine Giriş. Fatih Yayın Evi Matbaası,  s. 289-290.
[10]Tamer  KOÇEL, İşletme Yöneticiliği, Beta Basım Yayım Dağıtım,İstanbul 1995, s. 384,390.
[11] John ADAIR, Etkili Motivasyon, Babaili Kültür Yayıncılığı, Eylül 2003, s. 30.
[12] Tamer  KOÇEL, İşletme Yöneticiliği, Beta Basım Yayım Dağıtım,İstanbul 1995, s. 385,386.
[13] Enver ÖZKALP, Davranış Bilimleri ve Organizasyonlarda Davranış, Eskişehir İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi Yayınları, s. 134.
[14] Herbert G. HİCKS, Örgütlerin Yönetimi, 3. Baskı, Mayıs 1979, s. 366, 367, 368,369.
[15] John ADAIR, Etkili Motivasyon, Babaili Kültür Yayıncılığı, Eylül 2003, s. 33, 34, 35.
[16] Herbert G. HİCKS, Örgütlerin Yönetimi, 3. Baskı, Mayıs 1979, s. 369, 370.
[17] Oğuz ONARAN, Çalışma Yaşamında Güdülenme Kuramları, s. 14
[18] John ADAIR, Etkili Motivasyon, Babaili Kültür Yayıncılığı, Eylül 2003, s. 37.
[19] Toker DERELİ, Organizasyonlarda Davranış, AR Yayın Dağıtım s. 191.
[20] Oğuz ONARAN, Çalışma Yaşamında Güdüleme Kuramları, s. 17,18,19.
[21] John ADAIR, Etkili Motivasyon, Babaili Kültür Yayıncılığı, Eylül 2003, s. 43.

1 yorum:

  1. Merhabalar,

    Günümüzde her ne kadar sade ve minimalist yaşama geçiş yapan insanlarda bir artış olduğu gözlense de maalesef birçok insan tüketmeye ve tüketerek mutlu olmaya devam ediyor. Yapılan alışverişler insanları anlık ya da birkaç günlük mutlu etse de bu durum kısa sürüyor ve insanlar yeniden alışveriş yapmak istiyor. Oysa gerçek mutluluk insanın içinde saklıdır. Bir insan gerçek mutluluğa ancak üreterek, elindekinin kıymetini bilerek ve azla mutlu olmaya çabalayarak ulaşabilir. Sürekli tüketmek kimseyi mutlu etmez. Tüketim odaklı bir yaşam insanların bir zaman sonra nefes alamamasına, fazlalıklarla dolu bir yaşam sürmesine neden olur. İzniniz olursa ben de hayatımızdaki fazlalıklar üzerine yazdığım blog yazımı sizinle paylaşmak isterim: https://www.tarz2.com/fazlaliklar-sizi-tuketmesin

    Keyifli okumalar dilerim, sağlıcakla kalın.
    www.ebrubektasoglu.com

    YanıtlaSil